Enerji politikalarının tarihsel evrimi, günümüzde salt ekonomik bir kaynak yönetimi alanı olmaktan çıkarak, ulusal güvenlik, dış politika ve teknolojik rekabetin kesişiminde konumlanan stratejik bir kamu politikası aracına dönüşmektedir. Çalışma, enerji alanındaki tarihsel ve yapısal dönüşümü politik ekonomi yaklaşımıyla ele alarak, bu sahanın devlet kapasitesini, ekonomik yönetişim biçimlerini ve jeopolitik konumlanmayı doğrudan şekillendiren bir politika alanına nasıl evrildiğini incelemektedir. Araştırmanın bulguları, fosil yakıtlardan düşük karbonlu ekonomiye geçişin doğrusal bir süreç olmadığını, aksine arz-talep uyumsuzlukları, yatırım boşlukları ve teknolojik ölçeklenme sorunları nedeniyle düzensiz geçiş dinamiği yaratarak fiyat istikrarsızlıklarını artırdığını göstermektedir. Süreç, paradoksal bir biçimde petro-devletlere kısa vadeli jeopolitik avantajlar sağlamaktadır. Çalışma ayrıca, batı bloğunun Rus hidrokarbonlarına bağımlılığını azaltma çabalarının, bu kez Çin merkezli kritik mineral ve temiz enerji teknolojisi tedarik zincirlerinde yeni, asimetrik ve daha karmaşık bağımlılıklar ürettiğini ortaya koymaktadır. Bu tablo, enerji güvenliğinin artık piyasa mekanizmalarından ziyade dost-kıyı stratejileri, korumacı sanayi politikaları ve devlet merkezli tedarik yönetimiyle şekillendiğini kanıtlamaktadır. Sonuç olarak çalışma, enerji alanının teknik bir sektör olmanın ötesine geçerek sistem kurucu bir güvenlik mimarisine dönüştüğünü ve geleceğin küresel düzeninde eko-otoriter rejimler ile demokratik paylaşım modelleri arasındaki temel tercihi şekillendirecek kritik bir unsur haline geldiğini savunmaktadır.
The historical evolution of energy policies has transformed from a domain of mere economic resource management into a strategic public policy tool situated at the intersection of national security, foreign policy, and technological competition. Adopting a political economy perspective, this study examines the historical and structural transformation in the energy sector, analyzing how it has evolved into a policy domain that directly shapes state capacity, modes of economic governance, and geopolitical positioning. The research findings indicate that the transition from fossil fuels to a low-carbon economy is not a linear process; on the contrary, it creates a "disorderly transition" dynamic due to supply-demand mismatches, investment gaps, and technological scalability issues, thereby increasing price instabilities. This chaotic process paradoxically provides temporary geopolitical advantages to petro-states in the short term. Furthermore, the study reveals that the Western bloc's efforts to reduce dependence on Russian hydrocarbons are producing new, asymmetric, and more complex dependencies within China-centric critical mineral and clean energy technology supply chains. This landscape demonstrates that energy security is now shaped more by friend-shoring strategies, protectionist industrial policies, and state-centric supply management rather than market mechanisms. Consequently, the study argues that the energy field has moved beyond being a technical sector to become a system-building security architecture and a critical element that will shape the fundamental choice between eco-authoritarian regimes and democratic sharing models in the future global order.